Helena Hafemann: Sanatta Kırılganlığın Gücü ve Direnci
Helena Hafemann: Sanatta Kırılganlığın Gücü ve Direnci
Alman sanatçı Helena Hafemann, kırılganlığın sanat yoluyla nasıl bir güç ve toplumsal dayanıklılık göstergesi olabileceğini anlatıyor.
Önemli Noktalar
- Helena Hafemann, kırılganlığı zayıflık yerine direnç ve güç olarak tanımlıyor.
- Pandemi sonrası dönemde sanat, bireysel ve toplumsal kırılganlıkları görünür kılmada anahtar rol oynuyor.
- Sanat pratiği, empati ve toplumsal bağların güçlenmesine katkı sağlıyor.
Helena Hafemann’ın Sanatında Kırılganlık Teması
Alman sanatçı ve küratör Helena Hafemann ile yapılan “Askıda Zaman” söyleşisinde, kırılganlık kavramının genellikle yanlış anlaşıldığına dikkat çekiliyor. Hafemann, kırılganlığın bir zayıflık olmadığını; aksine insan ruhunun hassasiyetinin, toplumsal dayanıklılığa ve direnç göstermeye katkı sunduğunu vurguluyor. Sanatçının yaklaşımı, özellikle pandemi sonrası dönemde bireylerin ve toplumun yaşadığı kırılganlıkların sanat aracılığıyla nasıl ifade bulduğunu gözler önüne seriyor.
Pandemi Sonrası Sanat ve Toplumsal Dayanıklılık
Röportajda öne çıkan bir diğer önemli nokta ise pandemi sonrası dönemde sanatın üstlendiği rol. Hafemann, sanatın bireysel ve kolektif kırılganlıkları görünür kılarak, toplumsal empati ve dayanışmanın yeniden inşasında kilit bir araç olduğunu belirtiyor. Bu bakış açısı, günümüz sanat dünyasında insan ilişkilerinin ve karşılıklı anlayışın değerini yeniden hatırlatıyor.
Sanat Yoluyla Empati ve Bağ Kurma
Helena Hafemann’ın sanat pratiği, izleyiciyi insan ruhunun derinliklerine davet ediyor. Kırılganlığın bir güç göstergesi olarak ele alınması, izleyicilerde empati duygusunu artırırken, toplumsal bağların güçlenmesine de katkı sağlıyor.
Sonuç
Helena Hafemann’ın “Askıda Zaman” söyleşisinden yola çıkarak, kırılganlığın sanat yoluyla toplumsal bir değer haline gelebileceği bir bakış açısı sunuluyor. Bu yaklaşım, hem bireysel hem de kolektif düzeyde güçlenmenin yolunu açıyor.
Kaynak: www.instyle.com.tr
